HOLLANDA’da yaşayan Türk asıllı Nevzat Altay, cinayet suçundan yargılandığı davada 8 yıl hapis cezası yattıktan sonra suçsuz olduğu anlaşılarak serbest bırakıldı.
Hollanda’nın Arnhem bölgesinde 1998 yılında işlenen ve haberlere “villa cinayeti” olarak yansıyan olayda 63 yaşındaki Geke isimli bir kadın, evindeki yatağında başından vurulmuş olarak bulundu. Olay esnasında eve gelen Elisa isimli kadın da vurularak yaralandı. Eve giren kişi ya da kişiler cinayetin ardından evde buldukları para, banka kartı ve cüzdanları alarak kayıplara karıştı. Olayın ardından 8’i Türk, 1’i Hollanda vatandaşı 9 kişi yakalandı. 9 cinayet şüphelisi 5 ile 12 yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırıldı. Olayın şüphelilerinden Türk asıllı Nevzat Altay ise, 8 yıl hapis cezası yattıktan sonra suçsuz olduğu anlaşılarak serbest bırakıldı.
Nevzat Altay, yaşadıklarını İHA muhabirine anlattı. Atay, “Sanırım 1999’un mart ayında beni içeri aldılar, polis bürosuna götürdüler. Tabii ben polis olduklarını bilmiyorum, ellerinde makineli, maskeli insanlar. Ondan sonra ‘Cinayet işlediniz’ dediler. Onlar bana ben onlara derken, sen kimle gezersin, kiminle dolaşırsın diye sordular. Bende devamlı Arnhem’de gittiğim kahve var, orada dolaşırım dedim. Aradan belirli bir zaman geçti, belirli insanları içeriye aldılar. Bazılarına işkence yapıp, zorla ifade aldılar. Bunları ortaya çıkardım. Mahkemem uzun sürdü. Sonunda 12 yıl hapis cezası aldım ve 8 yılını yattım” ifadelerini kullandı.
“Beni 68 gün izolasyona attılar”
Çıkarıldığı mahkemede 12 yıl hapis cezasına çarptırılan Nevzat Altay, “İçeri alındıktan sonra bir de içerinin sorunları çıktı. ‘İki kişi bir odada yatar mısın’ dediler. Bende kanunlar gereği 2 kişi yatmam zorunlu değilse ‘yatmam’ dedim. Beni 68 gün izolasyona attılar. 68 gün boyunca vücudum yara oldu soyuldu, suçumun ne olduğunu soruyorum aldığım cevap ‘Herkes laf dinliyor, sen dinlemiyorsun’ oldu. Bunların üzerine hapishanede bulunan din adamları ve beni başka bir hapishaneye sürgün ettiler. İçeride de şiddet gördük sayılır. Vücudum paramparça oldu. İbadet yaptığımda gardiyan geliyor ve ayağını kafama koyuyor ‘Ben geldiğimde kalkacaksın’ diye baskı yapıyordu. ‘Sen kimsin’ diyordum. Olay duyulduktan sonra hapishanedeki iyi insanlar da bana destek çıktı, o adama haksız olduğunu söylediler. Bunun üzerine o gardiyanı oradan uzaklaştırdılar. Aynı hapishanede başkalarının da işkence gördüğüne şahit oldum ama hiçbir şey diyemiyorsun, elinden bir şey gelmiyor” dedi.
“Hep yarın eve gideceğim diye düşünüyordum”
Hapishane kaldığı süre zarfında tüm mal varlığını kaybettiğini belirten Altay, ailesinin yanında olsa geleceklerinin daha düzgün olacağını düşündüğünü dile getirdi. Altay, “Bütün mal varlığımı kaybettim ama benim mal varlığım hiç önemli değil. Önemli olan şey benim çocuklarım ve onların gelecekleri. Ben dışarda olsaydım onların okuması için çabalardım. Hayatları daha güzel olurdu, ben onlara bu hayatı veremedim. Hapse girdiğimde 4 yaşında çocuğum vardı. Bazen görüşe gelebiliyorlar, bazen gelemiyorlardı. Onları düşünüyordum, bir sürü baskı var üzerimde. Kendime soruyordum ‘Neden beni seçtiler, yapmadığım bir suç için neden ceza yatıyorum’ diye düşünüyordum. Hep yarın eve gideceğim diye düşünüyordum. Kendimi hep yarın gidiyorum diye teselli ediyordum. Dünya da üstüme gelse kabul etmem, edemem, ben çünkü ben yapmadım” diye konuştu.
“Mahkeme bu kitabı yayından kaldırdı”
“Irkçılık var ama o kadar yok” diyen ve uğradığı haksızlıkta Maastricht Üniversitesi Profesörü Han Israels’in desteğini aldığını kaydeden Altay, “Han Israels, uğradığım haksızlığı kanıtladı. Benimle ilgili bir kitap yazdı ve yayınladı. Fakat mahkeme bu kitabı yayından kaldırdı. Profesöre ise 20 bin euro para cezası kesildi sırf hakkımı aradı diye” dedi.